GEÇENLERDEN, AKLIMDAN

 GEÇENLERDEN, AKLIMDAN

 VİCE VERSA

 7 ARALıK 2022

 GİRİZGAH

 AKLIMDAN BİR ŞEYLER 

 Böylesine bir eseri ortaya koymak gibi bir sorumluluğum yok. Hatta çokları böylesine ne yüdügü beklirsiz bir takım yazılar dizisi için de gerekli mahirlige belki de sahip değilim. Fakat gün içerisinde üç kereden az olmamak kosululuyla hep kendimi elestirdigimde doğrudur. Öylece aklımdan geçen düşüncelerin ardından mutlaka ne yapar eder kendim için bir zaafiyet bulur bunu pek ala öyle kaniksarim ki bazan durduk yere hatta bazan son derece neseliyken bile birden keyfimi kaçırmayı başarırım. Fakat sanırım aklımda olan şeylerin yazı v eses ile görece daha somutlar dünyasına erişmesi bedenimin namevcudiyetine eşlik eden bir istirahat ya da ölmeden önce son üç dakikami yaşarken ürpertiyle birlikte bir iç cekisle aklıma geleceğini umduğum bir kaç iyi şeyden biri olması umuduyla yazıyorum. Fakat bu yazisimin felsefi, edebi ya da bilimsel bir külliyata ne denli katlı sagliyacagi aklımdan geçenlerin kalitesi değil yürüyüslerim belirleyecek. Bu nedenle hem kaygısız, hem sözüm ona umursamaz hem de bir o kadar neseliyim. 

 Çokları yalnızlığın bana verilebilecek en derin dünyevi bir hediye olduğunu düşünerek gençliğimin bir kısmını avuttum. Su an bu gençlik denen rüyanın ortasindayim ve henüz bir kabus görmüş da değili. örneğin bir karabasan ile tatlı bir cinsel içerik rüya arasındaki o gerçek olmayan ama bir o kadarda gerçek farklar benim kafamı gün içerisinde meşgul edebilir. Ya da ne bileyim bazen başladığım bi rise yogunlasamaz bir devletin birey üzerindeki haklarına kafa yormaya koyulurum. Günün sonunda hal olmamış bir kaç gündelik iş ve buna parallel bir de tamamlanmamış onca sözümona felsefi düşünceler ya da sözümde cömert olayım, hipotezler kalır. 

 Ben yarını hep planlarım, ama sonra her sabah uyandığımda da bu plana hiç uymam. Çünkü hayatın kendisi ve bilinmeezligin dumanında zuhur eden o gündelik süprizler benim gibi sıkıcı bir adamın elinden çıkmış ertesi gün planından daha da heyecan vericidir de ondan. Bu nedenle hata yapmaktan ve aslında kendim olmaktan hatta durun biraz daha öteye gidelim, hayatı öylece sevmekten yanayım.

 Fakat çokları bunu yapacak kudrete ve cesarete de sahip olduğum söylenemez. 

 Benim için hayat yaşamaya değer anlımda değildir, ben aksine ölmeye değer bir yaşam hayalleri kurarım. Çok bilmek, bildiğinden öylece kuruntular ve anlamlar çıkarabilmek beni cezbeder. Fakat uyumak, yemek yemek, şöylece oturup bir ah çekmek ya da saçlarımı durduk yere ellerimle taramak, dişimi fırçalarken istifra etmeden nasıl dilimi fircaliyacagim konusunda yeni teknikler geliştirirken bögürmeler ile aynadaki yüzüme bakmak da bana yaşamın ne de pestenkerani bir mefhum olduğu bilgisini hatırlatır. 

 Öylece yürürüm, zaten yürüme ve hayat arasında derin bir bağ da yok mudur? İnsanın sadece bir yerden başka bir yere bir işi halletmek üzere yola koyulduğunu pek coklarimiz şahit oluruz. Fakat insan sadece bir işi hallolsun diye yürümez ya da hepimizin hayatlarının özü olan eve dönmek için de. Şimdi durup durup öylece yok efendim yürümek şöyle derindir, yürümek şöyle sağlıklıdır, hem yürümek ve koşmak için evrilmisiz gibi yürüme üzerinde bir romantizm yapacak değilim, çünkü bu zaten yapıldı. 

 Fakat ben bir insanın işi halletme harici yaptığı o beyhude, sersemce yürüyüşlere kafayı birkaç gündür takmış vaziyetteyim. Düşündüğü üzerine düşünen insan için eyleme öylece atılmak, bir eylem akışında kendini bulmak ne de haz vericidir. Kafamızdan geçen on binler hatta belki yüz binlerce düşünce tohumlarını toprağa saçma için adate yürürüy. Babamın buğday tohumlarını bir sağa bir sola toprağa ekisini yarı epik bir kış akşamı üstüsünde pencereden izlemem beni derinden etkilemişti. Insanda adete kafasında o saymaya bile tahmmül edemeyeceği sayıda tıpkı bir dolu buğday çuvalı gibi düşüncelerini bir otarafa bir bu tarafa atmak için yürür. Yürüsdeki bu kudretli amaca adeta yürüyüşün ritmine, hızına, temposuna sinmiş bir kod gibir. Bu nedenle bir işi halletmek adına yapılmayan bir yürüyüşte, yürüyüscünün bu kodlarına bakarak onun haleti ruhiyesini biraz da olsa kestirebiliriz. Mesela ömür boyu hapse mahkum edilmiş umutsuzluk adate göbek adına işlenmiş bir mahkumun öylece attığı voltalarin sadece sonsuz sayıdaki zan sıkıntısından mi atıldığı düşünmektedir. Pek yazık. Dogurusu bu nedenle başlanan bir volta sonsuz tekrar ihtiva eden bir ritüele dönüşür ve bir süre sonra mahkum volta atmakta kendinin kurtuluşunu görmesi beklenirdi. Fakat volta atan bu mahkum için volta hiçbir motivasyonu öncesinde gerektirmediği gibi sonrasında hiçbir huzur ve kurtuluş için umut duyguları da bahsetmez. O öylece kendinde bir şeydir. Başlanır, yapılır, ve sonladirilir. – Tıpkı, seçerek gelmedigimiz bu hayatın ta kendisi gibi.

Comments